Macaristan’da Bir Hafta | Ali Arıkmert
Bu yazının başlığı “Ecdadın İzinde” mi olmalıydı acaba. İHH İnsani Yardım Vakfı’nın 2012 Ramazan çalışmaları kapsamında Osmanlının Avrupa’da ulaştığı en uzak sınırlarınaydı bu yolculuğumuz. 25 Temmuz günü üç kişilik ekibimizin yolculuğu İstanbul Atatürk Havalimanından başladı. İki saat sonra Budapeşte’de havaalanında İHH’nın oradaki partner kuruluşu Hanif İslam Kültür Vakfı’ndan Ahmet Barışçıl bizi karşıladı. Şanslıymışız; Ahmet tam da o gün kendine bir araba satın almış. Gezi programımız boyunca ulaşım hizmetimizi bu arabayla sağladık.
Macaristan, bazılarına göre Balkan ülkelerinden bazılarına göre ise bir orta Avrupa ülkesidir. Burası bende hep garip, itici bir ülke, soğuk bir millet izlenimi uyandırırdı. Bu ziyarette yanıldığımı gördüm. Macaristan, gezdiğim ülkeler arasında en şirin olanıydı diyebilirim. İlk gün, ya da ilk akşam diyelim, iftar için Türkiye Müslümanları tarafından Budapeşte’de hizmet veren bir Kur’an Kursuna gittik. Güzel bir iftar programı oldu. Orada hem Türkiye’den hemşerilerimizle hem de Macaristanlı Müslüman kardeşlerimizle tanıştık.
Macaristan’ın nüfusu 10 milyonmuş. Ancak dünyadaki Macar Nüfusu 15 milyon kadarmış. Ülke sınırları dışında 5 milyon Macar yaşıyor. Bu nüfusun çoğu Slovakya, Romanya’nın batısı, Sırbistan, Ukrayna, gibi ülke ve bölgelerde yaşıyorlar. Macarlar yoğun olarak yaşadıkları bu yerleri Macar olarak isimlendirip öyle kabulleniyorlar. Macaristan’da 15-20 bin arası Müslüman nüfus var. Araplar başta olmak üzere, Türkler, İranlılar, savaş sırasında Bosna’dan kaçan Boşnak Müslümanlar Müslüman nüfusun genelini oluşturuyor. Macar asıllı olup da Müslüman olanlar çok az.
Macaristan’da dinsizlik çok yaygınmış. Nüfusun yarıdan fazlasını inançsızlar oluşturuyor. Ülkede daha çok Katolik Hıristiyanlar yoğunlukta bulunuyor. Özellikle Romanya taraflarında Protestanlar var. Bir de, ilke kez burada duyduğum bir Hıristiyan mezhebi de Macaristan’da hayat sürüyor: Unitarist (unitarism) tek Allah’a inanıyorlar, Hz. İsa’ya peygamber diyorlar, diğer Hıristiyan mezhepler bunları kabul etmiyor. Bunlar domuz yemiyorlarmış, İslamiyet’e en yakın Hıristiyan grupmuş. Osmanlı zamanında bu mezhep desteklenmiş. Macaristan’da çok şaşırdığım bir diğer dini grup da Yahudiler. Burada 250 bin kadar Yahudi nüfusu var. Ancak bu Yahudilik bir ırk haline gelmiş, genel olarak dini yaşayışta Yahudilikten oldukça uzaktalar. Dini bir Yahudilik çok az. Dünyanın en büyük ikinci sinagogu Budapeşte’de. Yahudililerin yoğun olarak yaşadıkları bölgede cadde ve sokaklarda Yahudi kıyafetleriyle gezen insanlar, İbranice dükkan ve mağaza tabelaları göze çarpıyor. Dünya genelinde olduğu gibi Macaristan’da da kamuoyunda çok etkililer. Üniversitelerde hocaların çoğu Yahudiyimiş. Basın yayın tamamen Yahudilerin kontrolündeymiş. Geçtiğimiz günlerde sokak ortasında bir Macar bir Yahudi din adamına hakaret ettiği için devlet başkanlığı nezdinde Yahudilerden özür dilenmiş.
Ülkenin genel ahlaki durumunu sorduğumda Macar Müslümanlardan bir kardeş aynen şunu dedi: “Avrupa kültürü artık sıkıcı olmaya başladı. Artık insanlar doğu kültürünü merak edip araştırmaya başlıyorlar. Din olmadığı için burada genel olarak ahlak çökmüş durumda. Bir Hıristiyan’la bir Yahudi’yle konuşunca bu kadar mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Buranın ahlaki durumu diğer Avrupa ülkelerinden daha kötü çünkü burada dinsizlik daha yaygın.” Aile ve toplumsal yaşam çökmüş. Boşanmalar hat safhada. Aile diye bir şeyden bahsedilmiyor. Çocuk belli bir yaşa geldikten sonra annesinin evinde kalmak için annesine para veriyormuş.
Ülkenin ekonomisi günden güne kötüye gidiyormuş. İşsizlik çok yaygınlaşmış. Avrupa Birliği ülkeleri arasında en pahalı yakıt satılan ülkeler arasındadır. Bu kadar olumsuz bir profil çizmelerine rağmen şehir planlaması alanında (muhtemelen Kominizm kalıntısı), yol bakımında, köylerin yerleşiminde çok başarılılar, oldukça temiz ve düzenliler.
Orada altı gün boyunca Ahmet Barışçılların evinde misafir olduk. Burada tanıştığımız Macaristanlı Müslümanlardan Sultan, çok renkli bir kardeşimiz. Her cümlesinde kendine has şivesiyle Allah’a hamd ediyor. Bu yüzden kendisine: Elhamdulillah Sultan, diyorlar. Bir sohbet esnasında bir espri yaptı, güldük biraz. Diyor ki: Biz aslında Dünya savaşını kaybetmedik, savaşı ikincilikle tamamladık.
Macaristan’a dünyanın dört bir yanında bulunan Müslümanlarla birlikte ramazan ayının heyecanını ve mutluluğunu paylaşmak, ümmetin her parçasıyla kucaklaşmak için ramazan kumanyası dağıtımına gitmiştik. Seferimizin ikinci günü Budapeşte merkezde dağıtım yaptık. Burada hazır kumanya dağıtımı yapmadık. Çünkü geçen yıllarda paketlerde bulunan bazı gıda malzemeleri oradaki insanlar tarafından kullanılmamış. Bunun için bir saat belirledik ve tüm ihtiyaç sahiplerini markete çağırdık. Onlar için bir limit belirleyip ihtiyaç duydukları market alışverişlerini yapmalarını istedik. Böylece daha verimli bir dağıtım gerçekleşti. Sonraki günlerimizde mülteci kamplarında dağıtım yaptık. Macaristan’da beş adet mülteci kampı bulunmaktadır. Birincisi Békéscsaba Mülteci kampı. Bu kamp bir bakıma yeni gelen mülteciler için karantina uygulamasının yapıldığı bir yer. Macaristan’a ilk gelen mülteci 15 gün bu kampta tutulduktan sonra bir diğer mülteci kampı olan Debrecen Mülteci Kampına gönderiliyor. Birkaç ay süren hukuki işlemlerin ardından hangi kapta kalacaksa o kampa gönderiliyor. Balassagyarmat Mülteci Kampı, Bicske Mülteci Kampı ve Fót Mülteci Kampı da ülkedeki diğer kamplar. Biz İHH Ekibi olarak Bicske Mülteci Kampı ve Fót Mülteci Kampında dağıtım yaptık.
Bicske Mülteci Kampı Budapeşte’den 40 km uzaklıkta Viyana yolu üzerindedir. Kampta aileler ve bekarlar birlikte kalıyorlar. Bizim dağıtıö yaptığımız sırada 169 kişi kalıyordu. Fót Mülteci Kampında sadece bekarlar kalıyor. Bunlar 18 ila 22 yaş arasındaki yetim gençler. Bunlar genç olduğu için buradaki kumanyaların içeriği ona göre ayarlandı. Kamplarda Afganistan’dan Suriye’ye, Somali’den Kosova’ya kadar dünyanın dört bir yanından mağdur insanlar kalıyor. Ama ne gariptir ki hepsi Müslüman coğrafyadan Müslüman aileler, inanan insanlar. Bu manzara Avrupa’nın orta yerinde yüreğimizi burkuyor. Bicske Mülteci Kampında dağıtım yaptığımız esnada bir bayan çalışmamızı çok yakından takip ediyordu. Kim olduğunu sorduk. ABD’den gelip kapta gönüllü olarak İngilizce öğretmenliği yapan biriymiş. Biraz daha soruşturunca bir misyoner olduğunu öğrendik. Kampın tamamı Müslüman ancak kamp içerisinde İslamiyet’le ilgili hiçbir program yok. Fakat ne yazık ki elin misyoneri gelmiş orada çalışma yapıyor. Kampta kalanlarla konuştuk. Kimse gelip burada bize dinimizi anlatmıyor, diye dert yanıyorlar.
Macaristan programımız bir hafta sürdü. Bu yolculukların en güzel yanı çok güzel insanlarla tanışma fırsatı yakalıyor insan. Türkiye’den yola çıkarken birbirini hiç tanımayan ekibimiz dönüşte dost olarak dönüyor. Gittiğimiz bölgedeki Müslümanlarla tanışıp arkadaşlık ve kardeşlik bağları kuruluyor. Bu seferde tanıştığımız kardeşlerimizden Ahmet, Yakup, Musa, İsa, Sultan ve diğerleriyle çok güzel bir haftalık program icra ettik. Başka bir zaman daha güzel programlarda bir araya gelme dileğiyle vedalaştık. Oradaki tüm kardeşlerimizin mutluluklarını, heyecanlarını, teşekkürlerini ve selamlarını getirdik. Vesselam…
Ali Arıkmert – Bâb-ı Âlem Genel Sekreteri
[nggallery id=146]