İz Bırakanlar | Cengiz Aytmatov
Abdimalik TURSUNBEKOV | Kırgızistan | İlahiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi
Bu yazı “Sefine Dergisi”nin 13. sayısından alıntılanmıştır. Derginin tamamını okumak için tıklayınız: http://www.babialem.org/sefine-13
Cengiz Aytmatov 12 Aralık 1928 yılında Kırgızistan’ın kuzeybatısında yer alan Talas şehrinin Şeker Köyü’nde doğar. Babası Törökul Aytmatov, Sovyet Kırgızistanı’nda seçkin bir devlet adamı, önder, çevresinde sevilen ve insan haklarına duyarlı birisiydi.Ancak 1937 yılında Stalin’in temizlik harekatının kurbanları arasında yer alır ve 1938’de kurşuna dizilir; kemikleri 1991 yılında bulunur. Annesi Abdulvaliyeva Nagima Hamzayevna ise çeşitli memuriyetlerde bulunmuş ve dört çocuğunu kendi başına büyütmek durumunda kalmıştır. Aytmatov’un amcası da II. Dünya savaşında ölmüştür. Babaannesi Ayımkan çevresinden saygı gören bilge bir kadındır. İrticalen şiirler söyler; beş-altı yaşından itibaren torununu ninniler, masallar, efsanelerle besler.Cengiz de ilkokula kendi köyünde gider ve çok küçük yaşlardan itibaren ozanların atışmalarını dinler, sohbetlerine katılır. Şifahi kültürün çok canlı yaşandığı bu toprakların destani havası, yazarı içten içe kuşatıp zenginleştirir.
II. Dünya savaşının yokluk yıllarını babasız geçiren Aytmatov, çocuk yaşından itibaren çalışmaya başlar. On yaşında toprağı işler. On dört yaşında Şeker Köyü’nde köy Sovyet kolhozu sekreterliğine getirilir. Bir yıl burada vergi memuru olarak çalışır. Bu sıralarda, erkekler cephede savaşırken, köylerde kadın ve çocukların çektikleri sefalete şahit olur. 1946’da Kazakistan’ın Cambul şehrinde Cambul Veterinerlik Teknik okuluna gider. Bu okul bitince 1948’de Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü’nde öğrenimine devam eder. 1953’de buradan veteriner olarak mezun olur.
Aytmatovun ilk eseri, 1952 yılında Pravda Gazetesi’nde yayımlanan ‘’Gazeteci Cyuda’’dır. Bu hikayeyi 1957 yılında yayımlanan ‘’Yüzyüze’’ takip eder. 1956-58 yılları arasında Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne devam eden yazarın ‘’Cemile’’ adlı eseri 1958 yılında ‘’Novy Mir’’ (Yeni Dünya) dergisinde yayımlanır. Bu eseri büyük ilgi görür. Aytmatov şöhreti, bu eserinin Fransız şair Louis Aragon tarafından Fransızca’ya tercüme edilmesi ve Avrupa’da yayınlanması ile yakalar. Aragon bu esere yazdığı önsözde “dünyanın en güzel aşk hikayesi” ifadesini kullanır.
1958 yılının sonunda Kruşev’in anti-Stalinist kampanyası sırasında Sovyet Komünist Partisine ve Yazarlar Birliğine kabul edilir. Aytmatov’un partiye girmesi ancak böyle bir durumda mümkün olmuştur, çünkü Aytmatov’un babası Stalin muhalifidir. Sırf bu yüzden öğrencilik yıllarında bursu kesilmiş, babasının muhalif olmasından dolayı terslikler yaşamıştır. Bu tarihten sonra hem Kırgız hem de Rus yazarlar arasında yerini pekiştirir. Bu yıllarda Literaturnyi Kırgızistan dergisi editörlüğünü, sonra beş yıl boyunca Pravda’nın Orta Asya muhabirliğini yapmıştır. Aytmatov 1963 yılında, İlk Öğretmen, Deve Gözü, Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım adlı hikâyelerinden oluşan Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler adlı kitabıyla Lenin Edebiyat Ödülü’nü kazanır. 1959-67 yılları arasında Novy Mir’in editörlüğünü yapar. 1968’de Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü’nü kazanır. Aynı yıl Kırgızistan milli yazarı seçilir.
Cengiz Aytmatov’un edebi seyri bu yıllarda hikâyecilikten roman yazarlığına doğru kayar. İlk romanı olan Toprak Ana 1963’de neşredilir. Yine aynı yıl yayınlandığında büyük heyecan uyandıran “Elveda Gülsarı’’yı kaleme alan Aytmatov, daha sonraki yıllarda çeşitli yayın organlarında hikâyelerini yayınlatmaya devam eder. 1964’de yayınlanan ‘’Kızıl Elma’’ ve 1969’da yayınlanan ‘’Oğulla Buluşma’’ hikâyelerinden sonra, yazar 1970’de edebiyat âleminde yankı bulan ‘’Beyaz Gemi’’ romanını neşreder. Daha sonra 1972’de ‘’Asker Çocuğu’’ hikâyesini, 1975’de ‘’Fuji-Yama’’ adlı tiyatro eserini,1976’da ‘’Sultanmurat’’ 1977’de ‘’Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek’’ hikâyelerini neşreder. 1980 yılında kaleme aldığı ‘’Gün Olur Asra Bedel’’ romanı yazarın edebiyat hayatında izlediği yol bakımından önemlidir. Aytmatov bu romanında, ‘’Elveda Gülsarı’’da temel işleyiş bozukluklarını dile getirdiği rejimin eleştirisini daha ileri götürmüş, Sovyet mantığını temelden sorgulayan fikirlerini yayınlamıştır.
Onun, milletinin birikimini tüm dünyaya duyurması kolay olmamıştır. Tarihte eşine ender rastlanacak bir baskı rejiminde, millete ait olan her şeyin talan edilmeye, unutturulmaya çalışıldığı bir ortamda söz söylemek, değerlerini savunmak, millete ait olana vurgu yapmak cesaretini gösterebilen Aytmatov, yıldan yıla daha yüksek sesle, sözlerinin altını daha kalın çizerek konuşur. İlk yıllarında ‘’Yüzyüze, Cemile’’ gibi eserleriyle tanınıp sevilen Aytmatov’un bu eserlerindeki başarısıyla topladığı ilgi, ona daha sonraki yıllarda ‘’Elveda Gülsarı’’ gibi, ‘’Gün Olur Asra Bedel’’ gibi romanlarla, toplumsal problemleri tüm Sovyetlerin gündemine taşıma imkânı sunmuştur.
Aytmatov 1986 yılında neşredilen ‘’Dişi Kurdun Rüyaları’’ isimli romanıyla, yazarlık seyrini mahalli olandan evrensel olana taşımıştır. Bu romanda Hıristiyanlık dini temel alınarak rejimin dini hayat üzerindeki yanlış uygulamalarına, bunun bir neticesi olan uyuşturucu belasına ve bozulan ekolojik dengeye değinmiştir.
Aytmatov 1990’da yayımlanan ‘’Beyaz Yağmur’’ ve ‘’Yıldırım Sesli Manasçı’’ hikâyelerinden sonra, aynı yıl ‘’Gün Olur Asra Bedel’’ romanının devamı olan ‘’Cengiz Han’a Küsen Bulut’’u yayınlar. Yazar bu eserinde Sosyalist rejime daha önce yazdıklarından daha sert eleştiriler yöneltir. Bu roman aslında yıllarca rejimin her katında bulunmuş birinin görgü şahitliği yapmasından başka bir şey değildir. Totaliter, baskıcı kafa yapısını bütün çelişkileriyle gözler önüne serer.
Aytmatov, başarılı bir edebiyatçı olması yüzünden devletten itibar görmüş, devletin çeşitli birimlerinde görev almış, bu sayede rejimin işleyişine tanık olmuş biridir. 1978 tarihinde Yüksek Sovyet Prezidium’u tarafından Sosyalist İşçi Kahramanı olarak ödüllendirilir. 1983 yılında Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü’nü ikinci kez kazanır. Gorbaçov döneminde Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkanlığı ve Sovyet Yazarlar Birliği Sekreterliği görevlerinde bulunmuştur. Sovyetler birliği dağılmadan önce Gorbaçov’un beş danışmanından biri olmuştur.
Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Eserlerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal hikâye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikâyeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmış. Hikâyelerinde halkının değerlerini, dertlerini, varsa onun içindeki çürümeyi anlatan yazarın en önemli özelliği, özüne bağlılık, kendinden, halkından, coğrafyasından haberdar olma olarak kendini gösteriyor. Hikâyelerinde, Kırgız Türklerinin zengin şifahi kültürüne ait efsaneleri, masalları, türküleri kullanışında gözlenen coşku da yazarın bu yanının en bariz göstergesi durumundadır.
Eserlerinde Sovyet rejimine eleştiriler yönelten Aytmatov bunu önceleri daha özenli ifadelerle, sistemin genel yanlışlığını vurgulamak yerine işleyiş, uygulayış bozukluklarına değinirken, ileriki yıllarda yazdıklarında sistemi temelden sorgulamaktan çekinmemiştir.
Aytmatov’un eserlerinden, eserlere konu olan Kazak ve Kırgız Türk boylarının din telakkileri hakkında da ipuçları elde etmek mümkündür. Eserlerinde yöre insanının din anlayışı, İslamiyet ve Şamanizm’in harmanlandığı, İslamiyet’ten uzak olmayan ama Şamanist unsurlar da içeren bir ‘töre’ anlayışı çerçevesinde şekillenmekte. Eserlerinden, her ne kadar dinden uzaklaşmış olunsa da yüzyıllardır insanların hayatlarını şekillendiren İslam’ın izlerinin toplum hayatından kolayca silinmediği anlaşılmakta. Ancak eserlerindeki millet at eti yiyip kımız içen, dua eden, geleneklerle yaşayan bir millet olarak kendisini gösteriyor.
Cengiz Aytmatov edebi çalışmalarına ek olarak, 15 yıl Avrupa’da SSCB ve bilahare Kırgızistan’ın büyükelçiliğini yapmış ve Avrupa Birliği, NATO, UNESCO ve Benelüks ülkelerinde yüksek görevlerde bulunmuştur.
Aytmatov, ‘’Gün Olur Asra Bedel’’ romanının film çekimleri için gittiği Rusya’nın Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da 16 Mayıs 2008’de rahatsızlanarak böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya’ya götürülmüştür. Almanya’nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord’da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girmişti.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg’de hayatını kaybetti.
Cengiz Aytmatov Türk Dünyası Hakkında Ne Demişti?
Dünyaca ünlü yazarımız Cengiz Aytmatov, ölmeden önce yaptığı son konuşmasında Türk dünyasının tekrar canlanarak, ortak kültürüne sahip çıktığını söyledi. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yer alan Kırgız-Türk Manas Üniversitesi’nde (KTMÜ) konuşan Cengiz Aytmatov, “Öğrencilik yıllarımızda Türkiye’nin nerede olduğunu dahi bilmiyorduk. Sovyetler zamanında bizlere Türkiye hakkında hiçbir bilgi verilmiyordu. Şimdi ise KTMÜ çatısı altında tüm Türk cumhuriyetlerinden öğrencilerin bir arada bulunduğunu görüyorum. Bu tabloyu yaşamak çok güzel bir duygu”dedi. 80 yaşındaki yazar için, Kırgızistan’da Aytmatov yılı ilan edildi ve kutlama törenleri yapıldı. KMTÜ’de ise 22-26 Nisan tarihleri Cengiz Aytmatov haftası olarak ilan edildi ve üniversitenin Cal Kampüsü’nde tören düzenlendi. Törene katılan Aytmatov gençlik yıllarında yaşanan siyasetten dolayı Türkiye’nin nerede olduğunu dahi bilmediklerini ancak zaman içerisinde değişen şartlar sayesinde artık Türkiye ile daha da yakın olduklarını belirtti.
Aytmatov konuşmasında olması gerekenin hayata geçtiğini belirterek, “Ben 1976 yılında bir kitabımın tanıtımı için Türkiye’ye giden ilk Kırgızım. O zamanlar şartlar çok farklıydı. Oysa şimdi aradaki engellerin ortadan kalkması ile birlikte tüm Türk Dünyası birbirimize daha yakınız”dedi.
Dünyaca ünlü yazar Türkiye’ye her gidişinde çok iyi ağırlandığını vurgularken, kendi romanından uyarlanan ‘’Beyaz Gemi’’ filminin Türkiye’de yeniden çekilmesinin gündemde olduğunu kaydetti. Aytmatov, Türkiye’ye gittiğinde hiç yabancılık çekmediğini söyleyerek, kendisini evinde gibi hissettiğini vurguladı. Sekseninci yaş günü dolayısıyla Türkiye’den de davetler alan Aytmatov, 15. Hazar Şiir Akşamları’na katılmak üzere Elazığ’a gittiğini, orada açılan bir parka kendi isminin verilmesi dolayısıyla çok sevindiğini aktardı. Bu gibi şeyleri ortak kültürü geleceğe taşıma adına olumlu bulduğunu dile getiren Aytmatov, iki ülke arasındaki dostluk bağlarının gurur verici olduğunu sözlerine ekledi.
KTMÜ Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kayıpov, kitaplarını okuyarak büyüdükleri Cengiz Aytmatov ile bir arada olmanın gurur verici olduğunu söyledi. Tüm insanlığa mal olmuş yazar hakkında konuşmanın gerçekten zor olduğunu vurgulayan Kayıpov, ulusun ruhunu, kültürünü ve tarihini en iyi şekilde anlatan Aytmatov’un daha uzun yıllar aralarında olması temennisinde bulundu.
Kayıpov’un ardından söz alan KTMÜ Rektör vekili Prof. Dr. Uğur Oral ise Cengiz Aytmatov’un Atatürk’ten sonra Türk Dünyası’nın en önemli ortak değeri olduğunu dile getirdi. Seksen yaşına basan yazara karşı Aytmatov Haftası düzenlemenin kendileri için kaçınılmaz bir durum olduğunu aktaran Oral, belirli bir yaşa ulaşmış insanların karakterinin şekillenmesinde Aytmatov hikâyelerinin önemli bir yer tuttuğunun altını çizdi.
Törenin ardından Aytmatov salondaki davetliler tarafından uzun süre ayakta alkışlandı. Öğleden sonra Aytmatov’un kitabından uyarlanan ‘’Selvi Boylum Al Yazmalım’’ filminin Türkçe versiyonunun gösterimi yapıldı. Tören sonunda gazetecilere açıklamada bulunan Aytmatov, Lüksemburg büyükelçiliği görevini tamamladığını kaydederek artık Kırgızistan’da kalacağını ve kalan ömrünü burada geçireceğini söyledi. 80 yaş kutlamaları için Türkiye’den de davet aldığını belirten yazar, kutlamalar için Türkiye’ye gideceğini söylemişti.
Eserleri
- Darağacı – Dişi Kurdun Rüyaları (1988)
- Gün Olur Asra Bedel (1980)
- Fuji-Yama (1973)
- Beyaz Gemi (1970)
- Selvi Boylum Al Yazmalım (1970)
- Elveda Gülsarı (1966)
- Dağlar ve Steplerden Masallar (1963)
- İlk Öğretmenim (1962)
- Cemile (1958)
- Yüzyüze (1957)
- Zorlu Geçit (1956)
- Toprak Ana
- Cengiz Han’a Küsen Bulut
- Çocukluğum
- Kızıl Elma
- Hiroşimalar Olmasın
- İlk Turnalar
- Gülsarı
- Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı (Son romanı – 2007)