AFRİKADA MİSYONERLİK │ MAHMUT OĞUZ
Gerek yeraltı-yerüstü zenginlikleri, gerekse ortalama ömrün düşük olması sebebiyle genç nüfus potansiyeli bakımından mümbit bir coğrafya olan Afrika kıtası, bugün dünyaya egemen Hıristiyan Avrupa devletlerinin yüzyıllar boyunca ilgisini çekmiş bir coğrafya. Avrupa devletleri bu zengin kıtada kendi ihtiyaçlarına matuf imkanları fazlasıyla bulmuş, bununla birlikte kıtaya kendi izlerini bırakmayı da ihmal etmemişler.
Afrika kıtasında misyonerlik faaliyetleri ilk olarak 16. ve 17. yüzyıllarda İspanyol ve Portekizlilerin eliyle, sömürgecilik faaliyetleriyle birlikte yürütülmüştür. Sonraki dönemde İngiltere ve Fransa’nın başrolü aldığı sömürgecilik faaliyetleri daha sistemli ve etkin bir şekilde yürütülmüştür. 1813-1873 yılları arasında yaşayan İskoçyalı kaşif ve misyoner David Livingstone Afrika için misyonerlerin piri konumundadır. 30 yıl boyunca kıtanın orta, doğu ve güney kısımlarını adeta arşınlamış, böylece batının Afrika’ya olan yaklaşımını büyük ölçüde belirlemiş ve misyonerlik çalışmalarının bir nevi yol haritasını çıkarmıştır.
Katolik Kilisesi, 20. yüzyılı Afrika için “Hıristiyanlık Asrı” olarak kabul etmiştir. Özellikle 1965 yılındaki 2. Vatikan Konsülünde alınan, sair coğrafyalara açılarak farklı din ve kültürlerden insanlarla yakınlaşma ve kaynaşma kararı ile bölge adeta misyoner akınına uğramıştır. Günümüzde ise 100 bine yakın misyoner bölgede aktif olarak görev yapmaktadır.
Farklı coğrafyalardaki misyonerlik çalışması Papalığın kararı ile birer dayatma şeklinde değil de gayet sistematik bir şekilde sürmektedir. Yerel şartlar için esneklikler gösterilip uyumlu ve ılımlı bir yol izlenerek çatışma değil, diyalog yolu tercih edilmektedir. Hatta bu amaca matuf olarak, en katı kurallar dahi esnetilmektedir. Buna bir örnek olarak normalde evlenmesi yasak olan papazların, Papalığın kararıyla Afrika’da birden fazla kadınla evlenebileceğine dair onay verilmiştir.
İnsani yardım anlamında en büyük organizasyon diyebileceğimiz Kızılhaç teşkilatı Katolik kilisesinden bağımsız çalışan bir organizasyon değildir. En temel ihtiyaçları karşılarken bile ayrımcılık yapmakta, Hıristiyanlık anlamında ümidini yitirdiği coğrafyaları yardımlardan mahrum etmektedir. Bunun en yakın örneğini tamamı Müslüman olan Somali de gördük. Uzun bir kuraklık dönemi yaşayan bu ülkeden yardımlarını tamamen kesmiştir. Bununla birlikte Hıristiyan nüfusa sahip veya Müslümanların azınlıkta olduğu coğrafyalarda ise planlı bir şekilde yardımlar devam etmektedir. Yapılan bu yardım paketlerinin içinde ise İncil yer almaktadır.
Birçok Afrika ülkesinin şehir merkezlerinde devasa katedraller inşa edilmiş, Hıristiyanların yaşamadığı bölgelere bile kiliseler inşa edilmiştir. Etiyopya da olduğu gibi bu kiliselerden gece gündüz demeden banttan yayınlanan ayinler hoparlörlerle propaganda edilmektedir.
Misyonerlik faaliyetleri insanların temel ihtiyaçları olan yeme-içme, barınma, sağlık, eğitim vb. alanlarda planlı bir şekilde yürütülmektedir.
Bu faaliyetler ana hatlarıyla şu üç başlık altında yürütülmektedir.
- Eğitim/Okullar
- Sağlık Çalışmaları/Hastane
- Yetimhaneler
- Eğitim/Okullar
Afrika’da sadece Katolik Kilisesi tarafından açılan okullarda 10 milyona yakın öğrencinin okuduğu bilgisi Afrika’nın geleceğine dair önemli bir işarettir. İlkokuldan üniversiteye, kreşten dil okulları ve meslek kurslarına kadar çok farklı alanda kurumsallaşmış olan eğitim kurumlarında ülke şartlarına nazaran geniş imkanlarla kaliteli bir eğitim yürütülmektedir. Böylece Müslüman halk iki tercih arasında kalarak ya Hıristiyan okullarına giderek dinini kaybetme ya da hiç okula gitmeyerek cahil kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Mesela Sierre Leone’de nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan Müslüman halkın çocukları dinlerini değiştirmedikçe bu okullara alınmamaktadır. Kimi ülkelerde ise bu durum devlet politikası halini almıştır. Bunun sonucunda bir çok ülkede, halkın çoğunluğunu oluşturmasına karşın Müslümanlar eğitimsiz kalmakta, buna bağlı olarak da devlet kurumlarında ve yönetimde söz sahibi olamamaktadır. Etiyopya’da Müslümanların ancak % 10’u lise mezunu ve % 1-2’si üniversite mezunudur.
Okul kitaplarında ve ders müfredatlarında da bu anlamda ciddi çalışmalar söz konusudur.% 96’sı Müslüman olan Cibuti’nin eğitim müfredatı Fransa’dan belirlenmektedir. Böylece bu ülkelerin dini, tarihi ve kültürel kodları değiştirilmekte; geçmişteki İslam izleri silinip yerine Hıristiyanlık kültürü konulmakta, bu eğitim neticesinde yetişen nesiller Hıristiyanlığa daha bir sempati ile bakmakta, İslam dininin zorla empoze edildiğini savunabilmekte, Osmanlıyı sömürgeci ve işgalci bir devlet olarak görürken Avrupa devletlerine kendilerine yardımcı olan medeniyet timsali ülkeler olarak bakmaktadır.
Bunun dışında gelecek vadeden zeki öğrenciler çeşitli burslarla Avrupa ülkelerinde okutulmak suretiyle inançlarından koparılmaktadırlar. Bugün birçok Afrika ülkesinin yöneticisi batılılar tarafından okutulmuş, böylece kendi inancından, kültüründen ve halkından uzaklaşmak suretiyle ülkesinin zenginliğini ve geleceğini batılılara peşkeş çeken kukla yöneticiler haline gelmiştir.
- Sağlık Çalışmaları/Hastane
Misyonerlik çalışmalarının aktif olarak yürütüldüğü bir diğer alan sağlık alanıdır. Birçok ülkedeki ciddi sağlık kurumları batılı ülkeler ve Katolik vakıflar tarafından yapılmıştır. Buralarda, diğer sağlık kurumlarına nazaran daha gelişmiş imkanlar söz konusudur. Yine birçok kilise kurumu; çatışma, kuraklık gibi olaylar sebebiyle bölgede sağlık taraması, katarakt vb. faaliyette bulunmaktadır. Burada da o bölgenin yapısına göre kimi yerde ayrımcılık yapılmakta, kimi yerde ise, Müslüman halka sağlık hizmeti sunulurken Hıristiyan olmaları telkin edilmekte, Hıristiyan din adamlarıyla doktorlar birlikte hareket etmektedirler. % 68’i Müslüman olan Çad’ın başkenti Ndjamena’da Müslümanların yaşadığı bölgelerde gördüğümüz ücretsiz sağlık hizmeti veren misyoner tesislerde kilise bulunmakta ve Hıristiyanlık propagandası yapılmaktadır. Bu durum birçok Afrika ülkesi için söz konusudur.
- Yetimhaneler
Misyonerlik çalışmalarında en can alıcı nokta yetimlerle ilgili çalışmalardır. Dünyadaki 150 milyonun üzerindeki yetimin büyük çoğunluğu Afrika’da bulunmaktadır. İç savaş, kuraklık, gelişmiş ülkelerin politikaları sebebiyle yetim sayısı her geçen gün artmaktadır. Misyoner kurumlar Afrika’nın tamamında kurdukları yetimhanelerle Müslüman çocukları kolaylıkla Hıristiyanlaştırmaktadır. Yetim çocuklardan zeki olanlar Avrupa’ya götürülerek sağlam bir misyoner olarak yetiştirilmektedir. Ayrıca bu yetimler kilise kurumları aracılığıyla zengin ailelere evlatlık olarak satılmaktadır. Bunun bildiğimiz en son örneği 2007 de Çad da meydana gelmiştir. Fransız yardım kuruluşunda çalışan 9 kişi, tamamı Sudan-Darfurlu 100‘ün üzerinde çocuğu Fransa’ya kaçırmak isterken havaalanında yakalanmışlardır.
Sonuç
Kenya’nın kurucusu Jomo Kenyatta şöyle demiştir:
“Avrupalılar Afrika’ya geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.“
Afrika kıtasında 20. yy’ın başında Hıristiyan nüfusu % 10 iken bugün %50’nin üzerindedir. Tabi ki bu durum kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Yukarıda belirttiğimiz yöntemler ve çalışmalar neticesinde bu son, elbette ki kaçınılmazdır. Bu dünyada kim hangi iş için gayret eder, planlı programlı çalışırsa Allah, Rahman sıfatı gereği onun karşılığını verecektir. Hz. Meryem’i Afrika Kraliçesi ilan eden Katolik Kilisesi, yılda birkaç kez Afrika’yı ziyaret eden Papa, meslek hayatının 4-5 yılını tüm imkansızlığına rağmen Afrika’nın köylerinde geçiren fedakar Hıristiyan doktor ve öğretmenler, yıllık tatilini Afrika şehirlerinde geçiren Hıristiyanlar biz Müslümanlar için ne ifade ediyor acaba?
Mahmut Oğuz