Afganistan İzlenimleri
Hüseyin Üçtepe | Bâb-ı Âlem Kuzey Asya Masası | 3 – 10 Kasım 2011
Afganistan; EMPERYAL GÜÇLERİN BÜKEMEDİĞİ BİLEK
İHH 2011 Kurban Organizasyonu nedeniyle Afganistan’a gitmek nasip oldu. 3 Kasım sabahı Kabil’e iniş yaptık. Hani derler ya ilk intiba çok önemlidir. Biz de Kabil’deki ilk günümüz de iyi bir hava ile karşılaştık. Havaalanında insanlarla olan ilk temasımızda da havanın sıcaklığı gibi bir temas kurduk. Cihad zamanından beri bu ülkeyi görmeyi ve cihada şahitlik etmiş insanlarla konuşmayı çok istiyordum. Havaalanında pasaport kontrolü için sıra beklerken Afganistan’ın insanlarını uzun uzun gözlemledim. Geçmişi düşündüm, üzerlerinde sanki o mücadele yorgunlukları vardı. Bir an zihnimde gördüğüm insanlar “çok yorgun ve bitkinler” miş gibi bir hal oluştu. Uzun mücadele hayatından sonra daha normal bir hayata nasıl uyum sağladıklarını merak ettim. Ben de Kabil’in sokaklarına çıkmayı heyecanla bekliyordum ki pasaport kontrolü için sıra bana gelmişti. Allah çok şükür herhangi bir sıkıntı çıkmadan giriş yaptık. Afganistan’da Türkiye halkını seviyorlar denmişti. Onun ilk izlenimini pasaport kontrolü noktasında şahid oldum.
Havaalanından İHH’nın Afganistan eş kuruluşu olan Hedef Vakfı’nın ofisine geçtik. Afganistan halkının içmiş olduğu yeşil çaydan ve kuruyemiş tabağından oluşan sofradan sabah kahvaltısını yapmış olduk. Sonrasında hemen ayağımızın tozu ile Afganistan Şehitleri yetimhanesi inşaatını görmek ve incelemek için şantiye alanına geçtik. Gayet güzel bir şekilde çalışmaların ilerlediğini gördük. Duamızı yaptık ve çalışanlara başarılar diledikten sonra Kabil’i gezmek üzere şehir merkezine geçtik. Şehrin sokakları uzun süredir temizlenemediğinden her taraf kirliydi. Yağmur sonrasında her taraf çamur oluyormuş. Kabil caddelerinde bulunan araçların neredeyse yarısının kaportaları ezilmiş, çarpılmış TOYOTA araçları ile doluydu. Bisikletler, rikşalar (üç tekerlek araçlar), insanların yük taşıyarak para kazanmak için kullandığı iki tekerlekli kağnı tarzındaki arabalarla trafik hiç çekilmez hal almıştı. Hatta bir ara biz taksi ile trafik keşmekeşinin içinde kalmıştık. Önümüzdeki araçta bulunan insanlar sürekli inip-bagajdan birşeyler alıp geri biniyorlardı; ikide bir şoför değiştiriyorlardı bize rehberlik ve tercümanlık yapan arkadaş derhal buradan çıkalım uyarısında bulunmuştu. Bunun üzerine ekibimizden Erdal abi de panikleyerek arkamızdaki ve yanımızdaki araçları durdurarak güç bela oradan ayrıldık. Bunun sebebini sorduğumuzda rehberimiz bu tür kalabalık ortamların canlı bombacıların hedefi olduğunu ve bundan dolayı kuşkulandığını ifade etmişti.
Afganistan’da gece yolculuğunun güvenlik sıkıntısı nedeniyle yapılamadığını ifade ettiler. Bunun üzerine biz Celalabat’a gitmek üzere öğleden sonra hemen yola çıktık. Kabil-Celalabat arası çok uzak değil ama yollar o kadar dağlık ki vadiden geçen yolların her iki tarafını da pençeleriyle üzerimizi kapatan aslanlar gibi dağların duruşu vardı. Bu manzara insanı üç nedenle korkutmaktaydı. Birinde dağların duruşundan doğan psikolojik korku, ikincisinde taş ve kayaların her an üzerinize düşecekmiş gibi durması ve üçüncüsü de dağların tepesinden ya da kayaların arkasından bir elin silahla sizi hedefe alması gibi duruyor olması. Bir diğer korku ise eğer yanınızdan veya önünüzden NATO veya ABD askerî konvoyu geçiyorsa patlatılma endişesi içerisinde bulunmaktasınız. Eğer bir askerî konvoyun arkasına takılırsanız işiniz yaş demektir. Çünkü sollama yapıp önüne geçemezsiniz, aksi takdirde hemen vurulursunuz.
Celalabat’a vardığımızda Hedef Vakfı’nın gönüllülerinden bir hacı abinin evinde kaldık. Bu bölgenin özelliği Pakistan’a yakın olmasından dolayı Afganistan parası geçmiyor, Pakistan parası geçiyor. Afganistan’ın güneyi olmasından dolayı daha fazla sıcak ve neredeyse kış görmemekteler. Savaşın biraz olsun soğumasından ötürü tüm insanlar cadde ve sokaklarda rahatlıkla gezmekte ve alış-verişlerini yapmaktalar. Şehid Abdülhamid Muhacir’in (Bahattin Yıldız’ın) en yakın mücadele arkadaşlarından Gazi Abdussettar’ın evini ziyarete gittik. 2007 yılında Bahattin Yıldız abi buralara bir ziyaret gerçekleştirmiş. Bahattin abinin hatırasından dolayı bizleri öyle kucakladı ki tam iki dakika bırakmadan sarılarak ağladı. Bu duygu yoğunluğunda bizler de gözyaşlarımıza hâkim olamadık. Ziyarette hatıralar konuşuldu, bizlere mücadele zamanındaki fotoğraflarını ve Şehid Bahattin abinin yaralanmış fotoğrafını gösterdi. Bahattin Yıldız ve diğer şehitler için dua edildikten sonra aldığımız hediyeleri bırakıp çıktık. Buradaki ziyaretten sonra yakınlarda bulunan İmam Buhari Yetimhanesini ziyarete geçtik. Yetkililer toplamda 200 kadar yetim olduğunu ama sadece 65 yetimin kimsesi olmadığından geceli-gündüzlü burada kaldıklarını söylediler. Yetimleri görünce yüreklerimiz dağlandı. Çünkü üzerlerindeki elbiseler özellikle Nuristan’dan gelmiş anne ve babasını kaybetmiş beş-sekiz yaş arası beş yetimi görünce ağlamamak için kendimizi zor tuttuk. Çocuklar hakkında bilgiler alındıktan sonra oradan ayrıldık.
Buralarda en büyük sıkıntı tüm ülkeyi kapsayacak bir elektrik şebekesi yoktur. Her şehrin merkezi bir jeneratörü bulunmakta fakat o da sürekli kesintiye uğramaktadır. Sürekli kesinti olmasından dolayı her ailenin ayrı jeneratörü vardır. Şehir merkezinin elektriği olmadığı zaman her hane kendi jeneratörünü çalıştırdığında çok fazla gürültü oluşmaktadır. Yani ses ve hava kirliliği oluşmaktadır.
Ülkedeki elektrik sorunundan bahsettikten sonra bu şartlar altında yaşayan yetimler akşamlarını herhangi bir ışığın olmadığı bir ortamda geçirmekteler. Bununla birlikte hiçbir sosyal etkinlikten bahsedemeyiz. Kısaca yetimhanenin acilen sosyal ve eğitim merkezli yardıma ihtiyacı vardır. Biz üzerimize düşen görev gereği İHH adına acil durumda gördüğümüz 63 yetime elbise ve kazak aldık.
Buralarda Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde size saygı gösteriyorlar. Bir keresinde bir restaurantta yemek yedik. Talep esnasında bizim Türkiye’den geldiğimizi söylemiştik. Yemek sonrası hesap ödemek için kasaya uğradığımızda “siz misafirsiniz sizden ücret almak olmaz” demişlerdi. Bizde o an ne yapacağımızı şaşırdık ve teşekkür ederek ısrarla ödememizi yaptık ve çıktık.
Bizi üzen bir hadise ise bayram namazı kılma yeri olmuştur. Ben geçen sene yine kurban organizasyonu nedeniyle Bangladeş’te en az beş bin kişiyle birlikte kılmış olduğum bayram namazından etkilenerek burada da böyle bir ortamla karşılaşacağımı umuyordum. Bayram sabahı namazgâha gittik. Bir de ne görelim sadece bir alana plastik hasırlar serilmiş en fazla üç yüz kişi sığabilecek bir alandayız. Bir de bayram namazı sonrası insanlar birbirleriyle bayramlaşmadan dağıldılar. Sonradan öğrendiğime göre burada her aşiretin, her sülalenin ayrı bir yapısı bulunmaktadır. Kabil’in dışında yapısını ve varlığını hiç hissetmemiş olduğumuz Afganistan Hükümetine rağmen ülkenin karışmamasının, insanların birlikteliğini sağlayan unsurun bu kavimlerin olduğunu görüyorsunuz. Kendi aralarında sakin ve usluca geçinip gidiyorlar.
Namaz sonrası hemen kurbanlıklarımızın bulunduğu yere geçip organize olmaya başladık. Kurbanlar için kasap ekipleri işe hızlı bir şekilde başladılar. Yoğun ve hummalı çalışma ile on büyük baş kurban ikişer kiloluk parçalara ayrılarak poşetlendi. Bizi önce Celalabad’ta bulunan 205 hanelik mülteci kampına dağıtım için gittik. Her hangi bir sorunla karşılaşmadan dağıtımımızı yaptık. Burada insanların iki kiloluk kurban etini alabilmeleri için oluşturdukları izdihamı görünce yardım konusunda ne kadar zayıf kaldığımızı hissettik. Hiçbir gelirleri olmadan hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Bu insanlardan yaşama dair ne tür beklentilerde bulunabiliriz ki!.
Programımızın devamını yerine getirmek için Takhar Vilayetinin başkenti Talogan’a gelmiştik. Orada TİKA’nın Sağlık Kliniği’ni ziyaret etmiş olduk. Sağ olsunlar güzel bir hizmette bulunmuşlar. Afganistan’daki insanlar her türlü iyiliği, yardımı hak ediyorlar bence. Otuz yıllık sıcak savaşa rağmen hiçbir umutlarını yitirmemişlerdi. Yaşam sevinçlerini hep korumuşlar ve geleceğe mutluluk penceresinden bakıyorlardı.
Afganistan Şehitlerimizden Aynuddin Yoldaş ve Ahmed Igbal Yoldaş’ların ailelerini ve yolumuzun üzerinde bulunan Ahmet Şah Mesud’un şehit edildiği karargâhı ziyaret etmek için Hocabahauddin köyüne doğru yola çıktık. Yola çıkmamızla birlikte kar yağışı başladı. Bizler gün içerisinde rahatlıkla gider ve geri döneriz diye hesap etmiştik. Yolumuz Kuzey Afganistan’a ve dağlık coğrafyaya doğru olduğundan kar yağışı hızını artırmış ve hava daha da soğumuştu. Yolumuzda TİKA’nın yapmış olduğu büyükçe bir köprüden geçtik. Fotoğraf-video çekmek yasakmış ama biz indik Türkiye’den geldiğimizi söyleyince hızlı bir şekilde fotoğraf çekebilirsiniz dediler. Bizde hemen inip fırtınalı kar yağışı altında 4-5 dakika içinde fotoğraflarımız çektik ve askerlere teşekkür edip yolumuza devam ettik. Köprüden on beş dakika sonraki yolumuz berkitme (stabilize) yoldu. Aracımız sürekli bu yoldan ve çok düşük kilometre ile gittiğinden hem çok geç vakitte kasaba merkezine vardık hem de egzozumuz kırılmıştı. Yoğun kar yaşı nedeniyle kasabanın tüm dükkânları kapalıydı. Aracımızı tamir ettiremedik. Ama arızalı egzozdan çıkan duman sorun değil de çiğ çıkan benzinin alevlenmesinden endişelenerek ve çok geç vakte kalma endişesiyle şehitlerimizin ailesini ziyaret etmekten vazgeçip yoğun kar nedeniyle yolların kapanması ve aracımızın yolda kalması ihtimaline binaen planımızı kaldığımız yerden keserek Talogan’a döndük. Egzozu olmayan aracın çıkartmış olduğu gürültü bir yana, doğanın güzelliğini izlemek bir yana yolda mahsur kalmanın endişesi bir yana ….
Talogan’a yatsı ezanı ile birlikte girmiştik. Köyden buraya sağ salim geldik diye sevinirken bu sefer Talogan’dan Kabil’e nasıl geçeceğiz onu düşünmeye başladık. Kabil ile kuzey Afganistan arasındaki yollar çok dik ve dağlık. Özellikle Salang Geçidi.. Bu geçidin bulunduğu bölgenin etrafı hep Hindikuş dağlarıdır. Şehitlerimizin uçağı da bu geçidin yakınlarına düşmüştü. Bir taraftan şehitlerimize dua bir taraftan da Salang Tünelinin tam ortasında aracımıza zincir takma telaşı.. Zirvede olduğumuzdan karın iki metreye yakın olduğunu orada gördük. Tünelin tam ortasında vadi tarafına açık bir kapısı var. Oradan vadiye bakabiliyorsunuz ama kar yağışı ve tipi tüm manzarayı kapatmış durumda. Neyse ki tüm sıkıntıları atlatarak Kabil’e oradan da İstanbul’a sağ-salim ulaşıyoruz..
[nggallery id=42]
Hüseyin Hocam, teşekkürler. Tecrübelerinizin yazıya dökülmüş hâlini görmek çok güzel. Manşet fotoğrafından ötürü ayrıca teşekkür ediyorum, gerçekten muhteşem.
hüseyin benim dayım