Afrika… Dün, bugün, yarın.
Mahmut Oğuz | Bâb-ı Âlem Kuzey Afrika Bölge Sorumlusu
Afrika…
Toprakları adeta cetvelle çizilip Avrupa devletleri arasında pay edilen, çok zenginken medeni Avrupa(!) tarafından fakir bırakılan garip coğrafya…
Afrika… Dili, dini, kültürü, toprağı ve emeği çalınan mazlum coğrafya…
Afrika…Avrupanın yüz karası. Müslümanların acziyeti. Dünyanın ayıbı…
Bugün Afrika denilince akla ilk olarak kuraklık, fakirlik, salgın hastalıklar, iç savaş, Darfur da yaşananlar, Somali’li korsanlar vs. gelmektedir. Bunlardan bazısı doğal sebeplerden ortaya çıkan takdir-i ilahi diyebileceğimiz meselelerken, birçoğu ise kasıtlı olarak çıkarılan yapay problemlerdir. İşin daha vahim tarafı ise bu durumun Afrikanın değişmez kaderi olduğu düşüncesidir. Buna göre Afrika insanı daima yardım almaya muhtaç, sürekli salgın hastalıklar sebebiyle erken yaşta ölen, sürekli iç çatışmalar yaşayan, bir milyara yakın nüfusunun şu an açlık sınırının altında yaşayan yüzde 20’sinin gelecekte daha da artacak olduğu düşüncesidir.
Hayat sebep ve sonuçlardan müteşekkildir.Afrikanın bu durumu da elbette kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. İki sömürge devri gören Afrika, evvela İspanyol ve Portekizliler tarafından, 19. yy.’ın sonlarında ise sanayi devrimini gerçekleştiren İngiltere ve Fransa tarafından işgal edildi. İspanyol ve Portekizliler tarafından başlatılan sömürgecilik ve köleleştirme faaliyetleri İngilizler ve Fransızlar tarafından köleliği bitirmek ve medeniyet getirmek bahanesiyle başka bir boyut kazandı.Bu sebeple fabrikalar yapıp, altyapı sistemleri kuran Avrupalılar esasen Afrikalılara değil Afrikanın zenginliğini çalabilmek için kendilerine yatırım yapıyorlardı.
Afrikalı bir liderin batılılar için “siz geldiğinizde bizim topraklarımız, sizin ise İnciliniz vardı. Şimdi siz giderken sizin elinizde toprak, bizim elimizde ise İncil var” sözü Afrika gerçeğinin diğer bir acı tarafıdır. Kıtada 100 bin civarında misyoner bilfiil çalışma yapmaktadır. Misyoner okulları ve hastaneleri hemen her ülkede mevcuttur. Bir tek hıristiyanın yaşamadığı bölgelerde bile kocaman kiliseler boy göstermektedir.
Batılı yardım kuruluşlarının ekseriyeti misyonerlik kuruluşlarıdır. Geliştirilmekte olan aşılar ve genetiği değiştirilmiş ürünler Afrikalılar üzerinde test edilmektedir. Bunlar yapılırken de Afrikaya bir nimet sunuluyormuş gibi gösterilmektedir. Her gün zengin batı ülkelerine 100 milyon dolar borç ödemek zorunda olan Afrika ülkelerinin borçlarını silme toplantısı yapan G-8 ülkeleri aynı zamanda Afrikaya silah satan ülkelerin başında gelmektedir. Yine bu borç silme belli başlı şartlara bağlanmıştır ki bu ülkeleri başka türlü sömürmenin kılıfıdır aslında. Yani “cambaza bak” oyununun yeni versiyonu
Tüm bunların neticesinde kötü yönetim, rüşvet, kültürel yozlaşma yaygınlaşmıştır kıtada. Halkına uzak batıya yakın devlet başkanları, şahsi çıkarını düşünüp halkının menfaatini gözetmeyen gafil yahut hain yöneticilerle Afrika ülkelerinin kaderi daha da kararmıştır.
Afrika ülkeleri 2. Dünya Savaşından sonra bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Hatta kıtanın yarısına yakını 1960 dan sonra bağımsız olmuştur. Ama bu pek de kolay olmamıştır. Sadece Cezayir’in bağımsızlığı için verilen mücadelede Fransızlar tarafından katledilen Afrikalı sayısı 1,5 milyondur. Bağımsızlıkla birlikte buradan çekilen batılılardan sonra Afrikaya bakıldığında ise zenginliklerin (petrol, altın, elmas ve diğer maden kaynaklarının) tamamen Batılıların kontrolüne geçdiği, tarımın büyük ölçüde bittiği, kabileler arası çatışmaların yaşandığı bir tablo söz konusudur.
Afrika için söylenecek daha çok şey var aslında. Ancak bundan öte bir şeyler yapma zamanı. Bu yazdıklarımız Afrika’nın düne ve bugüne ait acı gerçeği maalesef. Ancak inanıyoruz ki Afrika’nın yarını böyle olmayacak. Tabi bu bizim gayretlerimizle ilgili. Hak için çalışanların batıla hizmet edenlerden daha fazla gayret göstermesi gerekir ki zulümat son bulsun.
Afrika üzerindeki kara bulutlar elbet dağılacak. Elbet bir gün zulüm ve haksızlık bitecek, herkesin hakkını aldığı adil bir dünya kurulacaktır inşallah. Duamız, temennimiz, gayretimiz budur.
aslinda hep bilinen ama bilinmek istemilmeyen gercekler yazdiklariniz.
bizimle paylastiginiz icin tesekkurler…